Atopik Dermatit (AD)
Kronik, tekrarlayan ataklarla ile seyreden, kaşıntılı bir deri hastalığıdır. Her yaşta görülebilmekle birlikte hastaların %90’nında 5 yaşından önce, %50’sinde erken bebeklik döneminde başlamaktadır. Çocukluk çağının en sık rastlanan kronik deri hastalığıdır. Atopik dermatit sıklığı ikinci dünya savaşından sonra artış göstermiştir. Sanayileşme, kentleşme ve iklim değişiklikleri hastalığın sıklığını etkilemektedir. Kuzeybatı Avrupa ülkelerinde, Amerika’da, Avustralya’da okul çağı çocukları arasındaki oranı %20-30 iken Akdeniz, Afrika ve doğu Avrupa ülkelerinde daha az sıklıkta görülür. Ülkemizde ise 6-13 yaş arası çocuklarda %4,3, 10-11 yaş arası çocuklarda ise % 8,1 oranında görülmektedir. Hijyen teorisine göre erken çocukluk çağında çeşitli alerjen ve enfeksiyon ajanları ile karşılaşmayı sağlayan hijyenik olmayan ortamlarda bulunma atopi yani allerji görülme sıklığı azaltmaktadır. Bu sebeple gelişmiş ülkelerde daha fazla sıklıkta gö. Hastalık anksiyete, depresyon gelişimine yol açmakta ve hastaların yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir.
Çalışmaların birçoğunda kızlarda erkeklere göre görülme oranı daha fazla olarak bulunmuştur. Hastalık çevresel ve genetik faktörlerin etkileşimi sonucu gelişmektedir. Ebeveynlerden özellikle annedeki atopi yani allerji öyküsü hastalık gelişimi için güçlü bir risk faktörüdür. Hastalığın görülme insidansı ebeveynlerden birinde atopi öyküsü varlığında iki katına, her iki ebeveynde hastalık öyküsü var ise üç katına çıkmaktadır.
Hastalık çeşitli yaş dönemlerinde farklı klinik özellikler göstermektedir. Erken bebeklik döneminde kaşıntılı kızarıklıklar, sızıntılı-sulantılı lezyonlar özellikle yüz, kol ve bacakların dış yüzü, kalça gibi bölgelere yerleşim gösterir. Emekleme ile birlikte dizler de etkilenir. Saçlı deride yağlı ekzema (seboreik dermatit) ile karışabilen sarı kabuklu lezyonlar görülebilir. Olguların %20 ile 30’unda iki yaşın sonunda deri lezyonları geriler. Yaşla birlikte kuru, kalınlaşmış kronik lezyonlar kıvrım bölgelerine yerleşme eğilimi gösterir. İki yaşından sonra diz ve dirseklerin iç kısımları, boyun bölgesi etkilenmeye başlar. Hastalık yaş ilerledikçe hafifleme eğilimindedir. İyileşen lezyonlar yerlerinde açık ya da koyu pigmentasyon bırakabilir. Erişkin dönemde ise bazı olgularda yüz tutulumu özellikle de göz kapağı tutulumu belirgin iken bazı olgularda hastalık kronik el ekzeması ya da az sayıda olguda tüm vücutta kızarıklık ile seyredebilmektedir
Kaşıntı; en önemli bulgudur. Akşama doğru, terleme ve yünlü kıyafetlerin giyilmesiyle artış gösterir. Sürtme ya da kaşıma davranışı ile çizgisel sıyrıklar ile kırışmış görünümlü kalınlaşmış lezyonlar gelişebilir. Yoğun kaşıntı sonucu özellikle kol ve bacaklarda kırmızı küçük kabartılar gelişebilir.
Kuruluk; hastalığa eşlik eden en sık bulgulardan biridir. Hastaların %80-98’inde görülür. Kuruluk, irritan maddelerin deriye geçişini kolaylaştırır. Kaşıntıyı arttırır.
Atopik dermatit seyrinde derideki bazı fırsatçı bakterilerin enfeksiyonlarının görülme sıklığı artmıştır. Bu durum mevcut hastalığı da şiddetlendirebilir. Siğil, molluskum, uçuk gibi viral enfeksiyonlar ile çeşitli mantar enfeksiyonları daha fazla izlenir. Bacaklarda kronik lezyonlara bağlı ödem ve şişlikler gelişebilir. Bunların yanında atopik dermatit tedavisine, özellikle topikal ve sistemik kortikosteroidlerin kullanımına da bağlı istenmeyen yan etkiler gelişebilmektedir.
Atopik Dermatit Tedavisi
Atopik Dermatit‘te tedavinin hedefi semptomların baskılanması, tekrarlamaların önlenmesi ve hastalık seyrinin değiştirilmesidir. Atopik dermatit kronik bir hastalık olduğu için tedavisinin uzun süreli perspektifte değerlendirilmesi gerekir. Tedaviye uyum çok önemlidir ve tedavi başarısını etkiler.
Tedavi üç ana prensibe dayanır. Bunlardan bozulmuş deri bariyerine yönelik olarak derinin nemlendirilmesi ilk ve en önemli adımdır. Mikroorganizmaların kümeler oluşturması ve çoğalmasının kontrolü ile inflamasyonun yani yangının önlenmesi ve baskılanması diğer önemli adımlardır. Yangının önlenmesi amacıyla irritan ve alerjik maddelerden kaçınılması gerekmektedir. Topikal kortikosteroidler, topikal kalsinörin inhibitörleri, fototerapi, immunsupresif sistemik ajanlar tedavinin esaslarını oluşturmaktadır
Primer korunma hamilelikte başlamaktadır. Hamilelikte sağlıklı beslenme, sigara ve alkolden uzak durma, normal doğum hastalıktan korunmada önerilen önlemlerdir.
Yapılan çalışmalar ile hamilelikte ve erken bebeklik döneminde probiyotik alımının 2-4 yaş arasında atopik dermatit görülme sıklığını azalttığını ortaya koymuştur. Probiyotikler barsak florasını değiştirerek antijen emilimini azaltmakta ve azalan immün yanıtı desteklemektedir.
Atopik dermatitli bir olguda primer korunmada en önemli nokta alerjenlerden ve irritanlardan kaçınılmasıdır. Kimyasallar, alkalin sabunlar, ev tozu akarları bunların başında gelmektedir. Akarları ev ortamında azaltmak akarisit, için vakum gücü fazla, filtreli süpürgeler, goretex malzeme kullanılabilir.
Destek Tedavisi:
Bozulmuş deri bariyerinin desteklenmesi ve iyi bir nemlendirme önemlidir. Ilık banyo sonrası ilk üç dakika içinde derinin nemlendirilmesi, derinin bariyer fonksiyonunu ve nem oranını arttırır. Nemlendirme için yağ içinde su emülsiyonu tercih edilmelidir. Alfa ve beta hidroksi asitler veya üre içeren emülsiyonlar derinin nem tutma kapasitesini arttırırlar, ancak yangılı, kırmızılıkların olduğu deride yanma batma hissine yol açabilirler, bu nedenle öncelikle küçük bir alana tatbik edilmeli, reaksiyon gelişmezse tüm vücuda uygulanmalıdır. Bebek ve çocuklarda üre en fazla %4 erişkinde ise en fazla oranında kullanılmalıdır. Bunun dışında %20’lik gliserolün ve seramid içeren yağların derinin nemlenmesini arttırdığı gösterilmiştir.
AD olguların deri temizliğinde hafif, alkali olmayan özellikteki temizleyiciler önerilir. Köpük banyolarından ve kokulu banyo tuzlarından kaçınılmalıdır. Klorlu havuzlarda yüzülmesi, sıcak jakuzilere girilmesi deride irritasyonu ve kızarıklığı arttırır.
AD olgularında kıyafet olarak yünlü ve sentetik kıyafetlerden kaçınılması ve pamukluların giyilmesi önerilmektedir. Gümüş içeren tekstil ürünlerinin bakteri kümelenmesini azalttığı ve toksin üretimlerini baskıladığı, kızarıklıkları ve kaşıntı skorlarını anlamlı oranda azalttığı ortaya konmuştur.
Farmakolojik tedavide topikal olarak kortikosteroid içerem krem ve pomadlar, kalsinörin inhibitörleri kullanılır. Fototerapi, antimikrobiyal ajanlar, sistemik immunsupresif ajanlar, antihistaminikler hastalığın şiddetine göre ve hastanın tedaviye yanıtına göre seçilir.